28 Şubat 2015 Cumartesi

Çaylak


Çaylak, gündüz yırtıcı kuşları (Falconiformes) takımından atmacagiller (Accipitridae) familyasının Milvinae, Elaninae alt familyaları ile Perninae alt familyasından bazı türleri kapsayan yırtıcı kuşlara verilen ortak ismidir. Bunlar uzun kanatlı, uzun çatalkuyruklu, çengel gagalı olup küçük kuşları ve fare gibi hayvanları avlarlar.
Yaklaşık 60 cm boyunda, yavaş ve yumuşak uçuşlu, çengel gagalı kuşlar olan çaylak cinsi üyeleri, daha çok açık alanlarda yaşar, zaman zaman avlanırlarsa da, çoğunlukla leş yerler. Cinsin örnek türü çaylak ya da Kızıl çaylak (Milvus milvus), Orta Çağ'da Avrupa kentlerinde leşleri ortadan kaldırdığı için korunmuş, günümüzde kırsal kesime çekilmiştir. Kara çaylak (Milvus nigrans), Afrika, Avustralya ve Avrasya'da hala çok yaygındır.

Türler

  • Alt familya Elaninae
    • Cins Elanus
      • Ak çaylak (Elanus caeruleus)
      • Kara omuzlu çaylak (Elanus axillaris)
      • Ak kuyruklu çaylak (Elanus leucurus)
      • Yazılı çaylak (Elanus scriptus)
    • Cins Chelictinia
      • Makas kuyruklu çaylak (Chelictinia riocourii)
    • Cins Machaerhamphus
      • Yarasa çaylağı (Machaerhamphus alcinus)
    • Cins Gampsonyx
      • İnci çaylağı (Gampsonyx swainsonii)
    • Cins Elanoides
      • Kırlangıç kuyruklu çaylak (Elanoides forficatus)
  • Alt familya Milvinae
    • Cins Harpagus
      • Çift dişli çaylak (Harpagus bidentatus)
      • Pas butlu çaylak (Harpagus diodon)
    • Cins Ictinia
      • Mississippi çaylağı (Ictinia mississippiensis)
      • Kurşuni çaylak (Ictinia plumbea)
    • Cins Rostrhamus
      • Salyangoz çaylağı (Rostrhamus sociabilis)
    • Cins Helicolestes
      • İnce gagalı çaylak (Helicolestes hamatus)
    • Cins Haliastur
      • Islık çalan çaylak (Haliastur sphenurus)
      • Brahman çaylağı (Haliastur indus)
    • Cins Milvus
      • Kızıl çaylak (Milvus milvus)
      • Kara çaylak (Milvus migrans)
      • Sarı gagalı çaylak (Milvus aegyptius)
    • Cins Lophoictinia
      • Kare kuyruklu çaylak (Lophoictinia isura)
    • Cins Hamirostra
      • Kara göğüslü çaylak (Hamirostra melanosternon)
Perninae alt familyası içindeki bazı türler de çaylak olarak isimlendirilir:
  • Boz başlı çaylak (Leptodon cayanensis)
  • Ak yakalı çaylak (Leptodon forbesi)
  • Kanca gagalı çaylak (Chondrohierax uncinatus)

e-posta: hayvanlarindogasi66@hotmail.com
Facebook: https://www.facebook.com/pages/Hayvanlar%C4%B1n-Do%C4%9Fas%C4%B1/604072649656667?ref=hl




















27 Şubat 2015 Cuma

Baykuş

Baykuş ya da Gece yırtıcı kuşları kuşlar (Aves) sınıfının, karinalılar (Carinatae) bölümünün, gökkuzgunumsular (Coraciiformes) takımına giren gece yırtıcı kuşları (Strigiformes) alt takımında yer alan türlere verilen genel ad.

Özellikler

Başları büyük ve tüylüdür. Kuyrukları kısa olmakla beraber, kanatları enli ve uzundur. Bir kısmının kanat açıklığı, bir adam boyuna ulaşır. Serçe kadar küçük olanları da vardır. Gagaları kıvrık, pençeleri keskin, kanca tırnaklı ve döner parmaklıdır. Kuvvetli pençeleri adeta avına kenetlenir.
Baykuşlar tam bir sessizlik içinde avlanır. Bütün vücudu yumuşak ve ince tüylerle kaplıdır. Tüyler, uçuş sırasında tabii bir susturucudur. Uçuş esnasında kanatlarının“pırpır” sesi duyulmaz. İri gözleri, başlarının yanında değil önündedir. Aşırı büyüklükteki gözleri, göz oyuğunda hareket edemez. Araba farı gibi yuvalarında sabittir.Baykuşlar boynunu 270 derece çevirerek panaromik bir görüş sağlayarak çevresini kontrol edebilir. Dişi baykuş erkeklerinden daha iri olup, 2-10 yumurta yumurtlarlar. Kuluçka süresi 30-40 gündür. Yumurtadan çıkan yavruların göz ve kulakları kapalıdır. Yavruların yuvada kalma süresi farklıdır.

Görme yetenekleri

Al purple” yani “mor ışık görüntüsüne” sebep olan kimyasal bir madde bulunur. Rod hücreleri, en küçük bir ışığı bile kimyasal bir sinyale çevirirler. Böylece insanın sadece bir ışık parıltısını fark ettiği yerde baykuş buradaki cismi bütün teferruatı ile görür. Bütün kuşlarda üst göz kapağı alttakine geldiği halde baykuşlarda olay tersinedir.Mavi rengi görebilen tek kuş türüdür.

İşitme yetenekleri



Baykuşların görme ve işitme kabiliyetleri son derece hassastır. Çok az ışıkta avlarını yakalayabildikleri gibi, zifiri karanlıkta da işitme duyularıyla yerini tespit ederek yakalarlar. Kulakları, en küçük hışırtıyı işitebilecek duyarlıktadır. Hassas kulaklarıyla, gecenin sessizliğinde uçan pervanenin kanat sesini veya bir tohumun çiğnenişini, hatta tam sessizlikte düşen iğnenin sesini bile işitebilirler.
Baykuşun geniş yüzü, nispeten sert ve kavisli tüylerle kaplıdır. Tüyler bir kepçe gibi sesleri toplar ve kulağa yansıtır. Bazı baykuş cinslerinin kulak delikleri öyle büyüktür ki, başın yan tarafını tamamen kaplar. Ayrıca baykuşların başı geniştir ve kulakları diğer kuşlara göre birbirinden daha uzaktır. Böylece ses dalgası bir kulağa çarptıktan sonra diğerine gelir. Baykuş bu son derece küçük zaman aralığı içinde sesin geldiği yönü tayin eder. Baykuşların ilginç özelliklerinden biri de kulaklarının perdeli oluşudur. İstedikleri zaman açar, istediklerinde kaparlar. Dinlenme halinde ve yavaş uçuşlarında kulak perdesini açar, hızlı uçuşlarında ise kaparlar.

e-posta: hayvanlarindogasi66@hotmail.com
Facebook: https://www.facebook.com/pages/Hayvanlar%C4%B1n-Do%C4%9Fas%C4%B1/604072649656667?ref=hl



Mirket

Mirket (Suricata suricata), 30 cm boylarında, koloni halinde yaşayan, Afrika'ya özgü etobur memeli bir hayvan.
14 yıl kadar yaşarlar. Kolonileri yaklaşık 20 (bazen de 50) kadar hayvandan oluşur, aralarında iş bölümü yaparlar ve yuvalarının güvenliğini sağlamak için etrafı gözetleme, düşmanlarını kollama görevlerini sırayla paylaşırlar.

Beslenme alışkanlıkları

Mirketler kurbağa, kertenkele, küçük yılan gibi sürüngenlerle ve akrep, kırkayak gibi zehirli böceklerle beslenirler. Toprak altında koku duyusu gelişmiş olan bu hayvanlar, toprağı kazarak bir akrebi 1-2 dakikada çıkarıp kolayca etkisiz hale getirdikten sonra yiyebilirler. Ava çıkan bir mirket kolonisinde en az iki tanesi dönüşümlü olarak dış tehlikelere karşı gözetleme yapar. İki ayağının üzerine kalkan gözcü mirketler, gözetleme sırasında her 2 saniyede kesik bir ses çıkararak diğer mirketlere her şeyin yolunda olduğunu bildiriler, havadan ya da karadan gelen bir tehlike karşısında da homurdanma sesine benzer bir ses çıkararak alarm verirler. Böylece diğer av peşinde olan mirketleri uyarmış ve korumuş olurlar. Tehlike anında tüm mirketler yer altına kazılmış yuvalarına karşı koşuşturarak gizlenirler. Bir mirket toprakta tek başına 10 dakikada 2 metrelik bir tünel kazabilir. Bilimadamları, mirketlerin akrep gibi tehlikeli hayvanları yemeyi kendi kendilerine öğrenmediklerini, yetişkinler tarafından eğitildiklerini keşfetmişlerdir. Ayrıca mirketlerin akrep zehirlerine karşı doğal bir bağışıklık kazandıkları son yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır.

Davranış

Mirketler küçük yuva yapan hayvanlardır ve yeraltında çoklu girişe sahip olan büyük tüneller kurarlar. Bu yuvalardan sadece gündüz çıkarlar. Çok sosyaldirler ve 20-30 üyeye sahip koloniler halinde yaşarlar. Aynı gruptaki üyelerle sıklıkla sosyal bağlarını geliştirmek için birbirlerini tararlar.

Sosyal yapı

Yaşamlarını çölde sürdürebilmek için kesinlikle grup halinde yaşamaları gerekmektedir. Her bir bireyin grup içinde belirgin bir rolü vardır. Mirketlerin grup içindeki rolleri çeşitlidir:
Alfa erkeği; Grup içindeki baskın erkektir.
Alfa dişisi; Gruptaki baskın dişidir. Bütün beta üyeler ona itaat eder.
Beta erkeği; 10 aylık ve daha yaşlı olan itaat eden erkeklerdir.
Beta dişisi; Baskın dişidir.
Bebek bakıcısı; Grubun yiyecek toplaması için ayrıldığında yavruları gözetleyen üye. Değişik grup üyeleri değişik günlerde bu görevi üstlenebilir. Genellikle en aç olan Mirket bebek bakıcılığı yapar. Alfa dişisi hiçbir zaman bu işi yapmaz.
Bekçi; Grup üzerindeki tehlikeleri gözlemleyen grup üyesidir. Bir ağaca 30m tırmanarak bu görevi yerine getirir.
e-posta: hayvanlarindogasi66@hotmail.com
Facebook: https://www.facebook.com/pages/Hayvanlar%C4%B1n-Do%C4%9Fas%C4%B1/604072649656667?ref=hl



Çita

Çita (Acinonyx jubatus) kedigiller familyasının ilginç bir üyesi olup, hızlı koşması ile bilinir. Günümüzde türün çoğunluğu Güney ve Doğu Afrika'da yaşar. Çok küçük bir topluluk da İran'ın Horasan bölgesinde yaşamaktadır.
Vücudunda benekler ve gözlerinin altından ağzına ve çenesine inen siyah çizgiler vardır. Bu çizgiler güneş ışınlarını çeker ve böylece diğer yırtıcıların aksine günün en sıcak saatlerinde bile daha rahat bir görüş ile avlanabilirler. En bilinen özelliği hızlı koşmasıdır. Dünyanın en hızlı koşan memelisidir. Aslanlar gibi sürü halinde veya saklanarak avlanmak yerine, yüksek hızının avantajını kullanarak avlanan bir hayvandır. Sıfırdan 108 km/saat hıza sadece 3,1 saniyede erişebilmektedir. Eğer 460 metreden fazla koşarsa vücut ısısı 46 derecenin üstüne çıkar ve bu da çitanın beynine zarar verir. Bu yüzden avlanma sırasındaki koşusu genellikle bir dakikadan daha kısa sürer. Uzmanlar dünyada 3.000 vahşi çita olduğunu düşünüyor.
Dişi çitalar yirmi ile yirmi dört aylıkken ergenliğe erişirler. Öte yandan erkek çitalar bu sürece on iki aylıkken ulaşırlar. Buna karşılık cinsel birleşme üç yaşından evvel nadiren gerçekleşir. Çita yavrularında ölüm oranı yüzde 90'dır. Genellikle sırtlan ve kartalların saldırılarına kurban giderler. Yavrular genellikle 13-20 aylıkken annelerinden ayrılırlar. Çitalar 20 yıldan daha uzun süre yaşayabilirlerse de çoğu zaman ilerleyen yaşla birlikte azalan süratleri dolayısıyla daha kısa yaşarlar.

Çitalar hızlı koşsa da, av girişimlerinin yalnızca yarısında başarılı olur. Çitalar sahip oldukları hızlı koşma yeteneğini hafif, ince kemiklerine borçludur. Bu nedenle çitalar avını bir yerde yerken aslan, sırtlan gibi yırtıcı hayvanlar gelirse o bölgeden çekilerek avını oracıkta bırakır. Çünkü sırtlanların çeneleri çok kuvvetlidir. Çitanın ince kemikleri ise güçlü çenelere dayanamaz. Çitaların hızlı koşma sebeplerinden birisi de kuyruklarının uzun olmasıdır. Çitalar için kuyruk koşu esnasında da yardımcı olur. Çitalar ceylan, impala gibi otçul hayvanları avlarlar. Ancak ceylan ve impalalar Dünyanın en hızlı manevra yapan hayvanlarıdır, çitalar da yüksek hızlarına rağmen kuyruklarını bir dümen gibi kullanarak keskin dönüşler yapabilirler, çitaların maksimum hıza eriştiklerinde her adım arası mesafesi yaklaşık 15 metreye ulaşabilmektedir.


e-posta: hayvanlarindogasi66@hotmail.com
Facebook: https://www.facebook.com/pages/Hayvanlar%C4%B1n-Do%C4%9Fas%C4%B1/604072649656667?ref=hl

Boz Doğan

Boz doğan doğangiller familyasının en küçük doğan türü.

Özellikleri

Bu avcı kuş türü, 24-33 cm uzunluğunda ve 53-69 cm kanat açıklığındadır. Erkekler yaklaşık 165 g. civarındadır ve dişiler tipik olarak 230 g. civarında gelirler. Diğer küçükşahinlere kıyasla, daha güçlü yapıda ve ağırdırlar.

Erkeklerin mavi-gri bir sırtı ve turuncuya çalan alt kısımları vardır. Dişiler ve gençler daha koyu kahverengi ve kahverengi alt tarafları üzerine beyaz beneklidirler. Bundan başka yetişkinlerde zayıf bir göz çizgisi bulunur, yüz hatları şahinlere oranla daha zayıf yapılıdır.
Boyut ve yapı olarak şahinlere daha çok benzeseler de, bazen kaya güvercinleri ya da diğer güvercinlerle karışıtırılırlar. Fırlayışımsı uçuşunun ve sinirli davranışlarının birkaç dakika izlenmesi onun bir güvercine benzemediğini gayet iyi gösterir.

Dağılımları

Bu tür, Kuzey Amerika'nın, Avrupa ve Asya'nın kuzeylerinde bulunur. Şahinlerin, doğanların yakın akrabası olmağı bilinmediği zamanlarda Kuzey Amerika'da "güvercin şahini" olarak isimlendirilmiştir.
Tanımı
Ülkemizde görülebilecek en küçük doğan türüdür. Erkeği ancak bir ökse ardıcı iriliğindedir. (Gündüz yırtıcılarının çoğunda dişi bireyler erkeklerden iridir.) Genel görünüş olarak kerkenezi (Falco tinnunculus) andırır. Uçuşta oldukça tıknaz bir yapı sergiler. Kanatları diğer doğanlara göre kısa ama tipik doğan özelliği olarak sivri uçludur. Erkeğinin üst kısımları ve kuyruk üstü açık mavimsi gridir. El telekleri siyahtır. Kuyruğun ucunda kalın, siyah bir bant bulunur. Alt tarafı açık portakal renginde ve boyuna koyu çizgilidir. Dişilerin üst kısımları kahverengidir. Alt kısımlar boyuna çizgili olup bu çizgiler erkeğinkinden daha kalındır. Kuyruğunda enine bantlar bulunur. Tipik doğan özelliği olan bıyık, bozdoğanlarda oldukça küçük ve belirsizdir. En çok karıştırılabileceği türler kerkenez (Falco tinnunculus), atmaca (Accipiter nisus) ve delice doğan (Falco subbuteo)'dır. Kerkenezden, kızıl renkli olmayan sırtı, kısa kanat ve kuyruğu, daha hızlı ve yere yakın uçuş tarzı ile ayırt edilebilir. Atmacadan ise daha kısa kuyruğu ve sivri kanatlarıyla ayrılır. Delice doğandan ise daha kalın, kısa kanatları ve bıyığının olmamasıyla ayırt edilir. Ayrıca yaz göçmeni olan delice doğan kış aylarında (Kasım, aralık, ocak, şubat) ülkemizde bulunmadığından karıştırılma olasılığı azalır.
Habitatı
Bozdoğan tipik bir açık alan kuşudur. Üreme alanı olan Kuzey Avrupa'da daha çok orman kenarlarındaki açık alanları, bataklık kenarlarını, tarım alanlarını yaşam alanı olarak tercih eder. Kışlama alanlarında (Türkiye'de sadece kış aylarında görülür.) da sulak alan kenarları, tarım alanları, açık araziler gibi potansiyel avı olan küçük ötücü kuşların yoğunlaştığı yerlerde bulunur.Küçük ötücülerin bulunduğu alanların yanında su kenarlarında da görülür.Bozdoğan bazen kendi yuvasını yapmaktansa başka kuşlar tarafından (karga,kuzgun) yapılmış yuvaları kullanır.nadiren ağaç kovuklarını ve sarp kayalıkları da yuva olarak kullandığı gözlenmiştir.
Beslenme
Besininin büyük kısmını küçük ötücü kuşlar oluşturur. Özellikle açık alanlarda tünediği yerden ötücü sürülerini gözler. Uygun bir anda tünediği yerden uçuşa geçer. Yere oldukça yakın uçarak avının kendisini görmesini engeller. Bu şekilde ötücü sürülerine anî bir baskın yapar. Avını yakalama konusunda son derece hırslıdır. Aynı kuşa havada defalarca saldırarak avını yorgun düşürür ve yakalar. Bozdoğan nadiren küçük memelilere ve uçan böceklere saldırır.
Biyolojisi
Bozdoğanlar tüm gündüz yırtıcıları gibi tek eşli (monogam)'dir. Ve yılda sadece bir kez kuluçka yaparlar. Erkek bireyler dişilerden önce üreme alanlarına dönerler,aynı yuvayı kullanmazlar.Açık alanlara yakın yoğun bitki örtüsü olan yerlerde yuva yerleşimini yaparlar.Kumulların olduğu bölgelerde de kumul bitkilerini kullanırlar.Yuvalar normalde 1,5x1.22 inç ebatlarında oval 4-6 adet yumurta içerirler.Dişi yumurtaları iki gün ara ile yuvaya bırakır.Yumurta renkleri kestane,kahve yada mora çalar renkte olduğu gibi bazende beyaz olur.Yumurtlama kuzey bölgelerde haziranda güneyde ise nisan,mayıs aylarında olur.Kuluçka süresi 25-32 gün sürer ve yavrular kafaları hariç tüm ilk tüyleri ile yumurtadan çıkarlar. Yumurtadan çıkan yavrular 25-30 gün süre sonunda uçarlar.Göç öncesi aynı bölgede avlanmayı öğrenene kadar kalırlar.




Popülasyonu
Tüm dünya popülasyonunun 75000 çift civarında olduğu tahmin edilmektedir. Popülasyonunun büyük kısmı Rusya'da (yaklaşık 35000-50000 çift) üremektedir. İskandinav ülkelerinde 8000-18000 çift, İzlanda'da 500-1000 çift, İngiltere'de 550-600 çiftin ürediği tahmin edilmektedir.1950 yıllarda İngiltere de neredeyse yok olmuş,Avrupa'nın diğer bölgelerinde de kayıtları çok azalmıştır.Bozdoğanın üremesini etkileyen tehditlerin başında aşırı otlama,turizm ve yanlış tarım politikaları gelmektedir.



e-posta: hayvanlarindogasi66@hotmail.com







13 Şubat 2015 Cuma

Arı

Arı, zar kanatlılar takımına ait Apoidea familyasını oluşturan tüm böcek türlerine verilen isimdir.
Zar kanatlıların özelliği; içinde enine ve boyuna damarcıklar bulunan ve iki çift saydam zar şeklinde kanatlarının olmasıdır. Arıların vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç kısımdan meydana gelir. Vücutları yumuşak yapıdaki yoğun bir kıl örtüsüyle kaplıdır.

Arının morfolojisi ve anatomik yapısı

a: kalça; b: kalça dairesi; c: kalça butu; d: ray; e: 1. ayak bileği; f: 2. ayak bileği; g: 3. ayak bileği; h: 4. ayak bileği; 1: dil; 2: ağız; 3: alt çene; 4: üst çene; 5: üst dudak; 6: alt dudak; 7: çene bezi; 8: arka çene bezi; 9: ağız açıklığı; 10: ağız yutağı; 11: beyin; 12: birleşik göz; 13: göğüs bezi; 14: karın kasları; 15: uçuş süngeri; 16: ön kanat; 17: arka kanat; 18: dolaşım; 19: sırt açma; 20: hava kesesi; 21: orta bağırsak; 22: kalp kapağı; 23: ince bağırsak; 24: koku bezi; 25: karın bezi; 26: kabarcık; 27: arka sırt; 28: iğne; 29: zehir kabarcığı; 30: göğüs kemiği; 31: zehir bezi; 32: küçük bez; 33: seminal vezikül; 34: balmumu bezi; 35: karın siniri; 36: hortum kapakçığı; 37: huni kapakçığı; 38: giriş kapakçığı; 39: bal midesi; 40: kalp ağı; 41: yemek borusu; 42: sinir sistemi; 43: dudakçık; 44: polen fırçası
Baş; Başta gözler, duyargalar ve beslenme organları bulunur. Baş vücudun ikinci kısmı olan göğse ince oynak bir boyunla bağlıdır. Göğüs ve karın segment denilen halkalardan oluşmaktadır.
Arının petek şeklinde bir çift bileşik ve üç adet basit gözü vardır. Basit gözlerin her biri binlerce küçük üniteden oluşmaktadır. Bileşik göz ana arıda 3.000, işçi arıda 4.000 ve erkek arıda 8.000'den fazla basit gözün birleşmesinden meydana gelmiştir.
Başta bir çift duyarga bulunmaktadır. Bunlar koku, tat ve dokunma hissetme duyularını sağlarlar. Duyargalar içerisinde bulunan sinir uçları sayesinde duyularına ek olarak rüzgar hızını ve hava sıcaklığını da algılayabilmektedirler. Arıların duyargaları o kadar hassastır ki 2 km mesafeden balın kokusunu alırlar.
Arıların ağız yapısı; üst dudak, üst çene, alt çene ve alt dudak olmak üzere dört kısımdan meydana gelir. Dil 6–7 mm arasındadır ve arı ırkına göre değişir.
Baş içyapı itibariyle de önemli salgıların yapıldığı kısımdır. İşçi arıların yutak üstü salgı bezleri genç yaşta arı sütü, daha ileriki yaşlarda baldaki sakarozu parçalayan enzimler salgılarlar. Çenede bulunan bezler ana arıda ana arı feremonunu, işçi arılarda ise alarm feremonunu salgılamaktadır.
Göğüs arının hareket merkezidir. Dört adet segmentten meydana gelmiştir, bunların üzerinde üç çift bacak ve iki çift kanat bulunmaktadır. Arının orta bacakları üzerinde polen fırçası denilen sert tüyler bulunur. Bunlar çiçeklerde bulunan polenin göğüsten ve ön bacaklardan arka bacaklara aktarılmasını ve arka bacaklarda bulunan polen sepetine toplanmasını sağlar. Bu polen sepetçikleri polenin kovana taşınması görevini görmektedir. Kanatlar kitinleşmiş damarlarla desteklenmiş çok ince zar şeklindedir. İki çifttir. Uçuşta arka kanatlardaki kanca sayesinde ikisi birlikte çalışır, uçuşu ve uçuşu yönlendirmeyi de sağlarlar. Arının uçuş sırasındaki hızı saatte 50 km.'ye yaklaşır.
Karın (Abdomen), ergin arıda 9 segmentten oluşur ve mide, bağırsak ve üreme organları gibi iç organlarla balmumu bezleri ve iğne bulunur. Segmentlerde bulunan sağlı-sollu bir çift mum salgı bezi (balmumu aynası) işçi arıların balmumu yapma döneminde kalınlaşarak mum salgılama yeteneğini kazanmaktadırlar. Sıvı olarak aynalar üzerine salgılanan mumlar, mum ceplerinde katılaşarak küçük pulcuklar halini alır. Arılar zincirleme birbirine tutunarak özel hareketlerle balmumu sızdırmaktadırlar. Ayaklar yardımıyla ağza götürülen balmumu pulcukları orada yumuşatılarak yoğrulmakta ve böylece petek gözlerinin yapımında kullanılmaktadır. Mum örme dönemini tamamlayan işçi arılarda mum salgı bezleri tahrip olur ve birer sıra hücre tabakasına dönüşür.
0


İşçi arıların 7. abdominal segmentinin (karın halkası) iç yüzeyinde ve sırt plakasının ön kenarına yakın kısmında büyük hücrelerden oluşan koku bezi (nasanof bezi) bulunmaktadır.
İşçi arılar ve ana arıda abdomenin (karın) sonunda iğne bulunmaktadır. İğne, iğne odacığından çıkan ince, sivri uçlu bir savunma organıdır. Bu iğne bir zehir kesesine bağlıdır. İşçi arıların iğnesi geriye çentiklidir; bu yüzden işçi arılar birisini sokmak üzere iğnesini batırdığında geri çekemez. Çentikler testere ağzını andıran çıkıntılar olup bu çıkıntıların sivri uçları iğnenin batış yönünün tersine yöneliktir. Bu nedenledir ki arılar kendi hayatını tehlikede görmediği sürece insanı sokmaz. Arıların sokması savunmalarının en son safhasıdır; önce sesle uyarırlar, daha sonra toplu halde gürültü yaparlar, hâlâ tehlike hissederlerse hızla tehlike gelen yere doğru uçup çarparak korkutmaya çalışırlar; olmadı en son sokarlar. (Arının iğnesi böceklere karşı savunma olduğundan sert kabuktan çıkabilir, insan ve hayvan etinden çıkmaz. İğnesi bağırsaklara bağlı olduğundan iç organları parçalanır ve ölür.)

Arılar Neden Petekleri Altıgen Neden Yapar

talara altıgen olarak döşedikleri ballar sabit bir açı ile konumlanmıştır. İlginç bir şekle sahip olan peteklerden kesit alındığında bir ara duvar ile karşılaşılır.Bal mumundan yapılan bu ara duvar ortak bir zemin özelliği gösterir. Balın akmamasını sağlayan çukurlar ise eğim açısının sabitliği ile ilgilidir.Bal üretiminde ilk aşama bal mumunun üretimidir. Bir çok işçi arının grup halinde kenetlenmesi ile belli sıcaklığı değerine ulaşılır ve salgı başlar. İlk salgı beyazken, salgı ve polenlerle renk sarıya doğru döner. Toplu iğnenin başı kadar minik üretilen bal mumları çok fazla enerji tüketimi ile gerçekleşir. Sonuçta 1kg bal mumu üretmek için yaklaşık 22 kg bal tüketilir.Petek üretimi ise bir sonraki aşamadır. Yamasız görüntü elde edilen petekler bir mühendislik harikasıdır.Bilim adamları ve matematikçiler yaptıkları araştırmalar sonucu en verimli depolama şeklinin altıgene uygun olduğunu ispatlamışlardır. Maksimum kullanımı esas alan bu konumlanmaya çıta kenarlarından başlayan arılar ortada kusursuz altıgenlerle petekleri tamamlarlar. Bu müthiş matematik düzeni diğer geometrik şekiller ile mümkün olmamaktadır. Daire, beşgen ve sekizgen gibi şekillerde muhakkak boşluk kalacaktır. Kare ve üçgende ise, aynı hacmi doldurmak için gereken duvar çevresi daha fazla olacağından en az malzeme ile bir alanı optimum şekilde bölmek için altıgen en ideal olan şekil tipidir.Bunun yanı sıra; her bir altıgenin derinliği 3 santimetre, duvar kalınlığı ise milimetrenin yüzde beşi kadardır. Bu kadar ince iş isteyen bal üretimi arılar için oldukça kolaydır. Binlerce farklı arı hep eşit boyda petekler üretirler. Yavru bakımından petek inşasına, besin bulmadan bal üretimine kadar her işi başarırlar. Bu sebepten dolayı bal ve bal mumu bizler için çok kıymetlidir.
Balmumu, arıların peteklerini yapmak için karın halkalarında (segmentlerde) bulunan balmumu bezlerinden salgıladıkları yumuşak sarı veya daha koyu madde. Genellikle balmumu deyince arının hazırladığı petekteki mum anlaşılır. Bunun yanında sanayide hazırlanan maddeye de balmumu denir.

Üretimi

Arının abdomen denilen karın bölgesini oluşturan segmentlerde sağlı-sollu bir çift mum salgı bezi (balmumu aynası) işçi arıların balmumu yapma döneminde kalınlaşarak mum salgılama yeteneğini kazanmaktadırlar. Sıvı olarak aynalar üzerine salgılanan mumlar, mum ceplerinde katılaşarak küçük pulcuklar halini alır. Arılar zincirleme birbirine tutunarak özel hareketlerle balmumu sızdırırlar. Arı ayakları yardımıyla ağzına götürdüğü balmumu pulcuklarını çiğneyerek yumuşatıp yoğurmakta ve böylece petek gözlerinin yapımında kullanmaktadır. Mum örme dönemini tamamlayan işçi arılarda mum salgı bezleri dejenere olur ve birer sıra hücre tabakasına dönüşür.

Kimyasal Yapısı

Balmumu; molekül ağırlığı yüksek, doymuş veya doymamış bazı asitler, alkol ve ester karışımıdır. Bunlar alkali esterler (%72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (%11), serbest alkoller (%1) ve bilinmeyen maddelerdir (%2). Balın yoğunluğu bire yakındır (0,966). Erime noktası 62-65°C derecedir.

Kullanımı

Arıcılıkta eski peteklerden elde edilen balmumu tekrar kullanılabilir. Balmumunu elde etmek için, önce petekler baldan ayrılır. Sonra kaynar suya atılır. Yüzeyde toplanan balmumu alınır. Balmumunun ergime sıcaklığı 62-65 °C'dir. Bu nedenle eritildiğinde su üzerinde toplanır. Balmumu arılar için zararlı olabilecek bazı hastalıklar taşıyabileceğinden Türkiye'deki standartlara göre temel petek yapımında kullanılacak balmumunun 110°C'da 12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir.
Balmumun içine, tebeşir, iç yağı ve kola gibi maddeler katılınca bunların tespiti çok güçtür. Sarı balmumu parke cilalamasında, heykel, bazı boya ve mum yapımında kullanılır. Saflaştırılmış, temizlenmiş beyaz balmumu ise ilaç sanayiinde, kremlerin yapımında kullanılır. Kiliselerde yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerektiğinden mum yapma sanayiinde de ciddi miktarlarda kullanılır.






1 Aralık 2014 Pazartesi

Andromeda-Samanyolu Çarpışması

Andromeda-Samanyolu çarpışması, Yerel Grup bünyesinde bulunan Andromeda ile Dünya'yı da içinde barındıran Samanyolu gökadalarının yaklaşık 4 milyar yıl içerisinde çarpışacaklarının öngörüldüğü galaksi çarpışmasıdır.

Yıldız çarpışmaları

Andromeda yaklaşık 1 trilyon (1012) Samanyolu da yaklaşık 300 milyar (3x1011) yıldızı bünyesinde bulundurmaktadır. Fakat yıldızların aralarındaki mesafe çok büyük olduğundan iki yıldızın çarpışma ihtimali ihmal edilebilir düzeydedir. Örneğin Güneş'e en yakın olan yıldız Proxima Centauri ile Güneş arasındaki uzaklık yaklaşık 3x107 solar çap (4x1013 km ya da 4,2 Iy) kadardır. Eğer Güneş Paris'te bir ping pong topu olsaydı Proxima'nın da değeri Berlin'de bir bezelye tanesi olurdu ve ayrıca galaksinin genişliği Dünya ile Mars arasındaki mesafenin yaklaşık üçte biri yani yaklaşık 12 milyon mil (19 milyon km) olurdu.
Gökadanın merkezinde yıldızlar daha yoğundur (1,6x1011 km) fakat buna rağmen aralarında yaklaşık 3,2 km mesafe bulunan ping pong toplarından farkları yoktur. Bu yüzden iki yıldızın çarpışması pek olası değildir.

Kesinlik

2012 yılına dek bir çarpışma olup olmayacağını söylemenin bir yolu yoktu. Araştırmacılar, Hubble Uzay Teleskobu'yla Andromeda'nın 2002 ile 2010 yılları arasındaki hareketini özenle inceledikten sonra iki galaksinin kesinlikle çarpışacakları sonucuna varmışlardır. Bu ölçümden önce Andromeda'nın Samanyolu'na göre olan dikeyhızı, galaksideki yıldızların spektral hatlarının Doppler etkisi incelenerek ölçülebiliyordu fakat enine hızı direkt olarak ölçülemiyordu. Bu yüzden 120 km/sn ile Samanyolu'na yaklaştığı bilinen Andromeda'nın çarpacağını ya da ıskalayacağını söylemek mümkün değildi. En yakın dolaylı ölçümler enine hızın saniyede 100 km'den az olduğunu göstermekte ve bu da galaksilerin, gerçek halkaları çarpışmasa da, karanlık madde halelerinin çarpışacağını ortaya koymaktaydı.
Uzay Teleskop Bilim Enstitüsü'nden Frank Summers; Case Western Reserve University'den Profesör Chris Mihos ve Harvard Üniversitesi'nden Lars Hernquist'in çalışmalarına dayanarak öngörülen olayın bilgisayar ortamında görüntüsünü oluşturmuştur.
Bu tür çarpışmalar oldukça yaygındır. Örneğin Andromeda'nın geçmişte en azından bir galaksi ve günümüzde de Samanyolu'yla birleşmekte olan Yay Eliptik Cüce Gökadası gibi birkaç cüce galaksi ile etkileştiği düşünülmektedir.

Güneş Sistemi'nin akıbeti

Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden iki bilim insanı, çarpışmanın gerçekleşme vaktinin ve hatta gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin Andromeda'nın enine hızına bağlı olduğunu söylediler.Günümüzdeki hesaplamalara göre bilim insanları, galaksiler birleştiğinde solar sistemin %50 ihtimalle galaksinin çekirdeğine olan uzaklığının üç katı dışarı savrulacağını öngörmüşlerdir. Ayrıca solar sistemin %12 ihtimalle etkileşim gerçekleşirkenki herhangi bir anda yeni galaksinin dışına fırlayacağını tahmin etmişlerdir.
Yaklaşık 1,4 milyar yıl sonra, yani iki galaksi çarpışmadan çok önce, Güneş'in kademeli olarak artan parlaklığından ötürü Dünya üzerinde su kalmayacaktır. Bu da iki galaksi etkileşmeye başladığında Dünya'nın çoktan yaşanamayacak bir yer olacağı anlamına gelmektedir.

e-posta: hayvanlarindogasi66@hotmail.com