30 Kasım 2014 Pazar

Kral Kobra

Kral kobra (Ophiophagus hannah, Naja bungarus olarak da bilinir), dünyanın en uzun zehirli yılanı.Uzunluğu 6.7 metreye ve ağırlığı da 9 kilograma kadar çıkabilir. Bu tür Güneydoğu Asya'dan Hindistan'a kadar çok geniş bir yaşam alanına sahiptir. Kral kobranın cins ismi olan Ophiophagus "yılan yiyici" anlamına gelir. Bu yılanların diyetinde öncelikle, aralarında pitonların ve hatta kendi türünün daha küçük üyelerinin de bulunduğu, diğer yılanlar yer alır. Kral kobralar Hinduizmde yok oluşun ve yeniden oluşumun tanrısı Shiva'nın habercisi olarak görülür.
Kral kobranın zehiri nörotoksiktir (sinir zehiri) ve tek bir ısırıkta bulunan miktarı ile 20 insanı öldürebilecek güçtedir. Öldürücülük oranı %75'e kadar çıkabilir ancak ısırıkların büyük çoğunluğu öldürücü olmayan dozda zehir içerir.
Kral kobralar Elapidae ailesine aittir ve mercan yılanı (Micrurus), dikenli yılan (Acanthophis) ve kara mamba (Dendroaspis polylepis) ile birlikte elapidae ailesinin en iyi bilinen dört türünü oluşturur.

Özellikleri

Kral kobra iri ve güçlü bir yılandır, ortalama olarak 3.6 ile 4 m arası uzunluğa ve yaklaşık 6 kg ağırlığa ulaşır. Erkek kobralar dişilerine göre daha büyük ve daha kalındır. Güney Tayland'ın Nakhon Sritamart Dağlarında fotoğraflanmış kobra 5.6 m ile vahşi yaşamda bu alanda ki rekorun sahibidir. 5,6 m den daha uzun olan yılan Londra Hayvanat Bahçesinde yaşamıştır. II. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine uyutulan bu yılanın boyu 5.7 m olarak ölçülmüştür. Yine de türün tehdit altında olması sebebiyle kral kobraların bu uzunluklara ulaşması çok güçtür.
Derisi zeytin yeşili, güneş yanığı veya siyahtır, soluk yeşil renkli şeritler vücut boyunca uzanır. Karnın alt kısmı krem veya soluk sarı renktedir ve pulları düzgündür.Endonezya'da bulunan türler daha siyah veya koyu kahverengidir ayrıca daha incedir. Çin'de bulunanlar çoğunlukla şeritlidir ve vücutları daha hantaldır. Yetişkin yılanın başı oldukça büyük ve ağır görünebilir buna rağmen bütün diğer yılanlar gibi onlar çenelerini genişleterek avlarını yutabilirler. Kral kobra proteroglyph bir diş yapsına sahiptir, ağzın ön tarafında zehir kanallarının bulunduğu iki küçük zehir dişi vardır. Türün yaşam süresi yaklaşık olarak yirmi yıldır ve her sene yaklaşık otuz santimetre kadar büyüyebilir.

Avlanma biçimi

Diğer yılanlarda olduğu gibi kral kobraların da havadaki kimyasal bilgiyi (koku) alan ve onu ağzın üst bölümünde bulunan Jacobson organına ileten çatallı dilleri vardır. Yılan potansiyel bir yemeğin kokusunu hissettiğinde, avının yönünü belirleyebilmek için dilini hızlıca hareket ettirmeye devam eder. Yılan ayrıca keskin görme yeteneğine (kral kobralar neredeyse 100 m uzaklıktaki hareket eden bir avın yerini algılayabilir), titreşimi algılamadaki zekasına ve hassasiyetine güvenir. Zehirin enjekte edilmesinden sonra kral kobra avını yutmaya başlar, bu durumda zehirin etkisiyle avın sindirimi de başlamıştır. Kral kobralarda sabit çene kemikleri yoktur. Bunun yerine çene kemikleri aşırı dercede esnek bağlar ile birbirlerine bağlıdır, böylece alt çene kemiklerinin birbirinden bağımsız bir şekilde hareket edebilmesine olanak sağlanır. Bütün yılanlarda olduğu gibi kral kobralarda avını bütün olarak yutar. Çenesinin genişlemesi sayesinde kobra kafasından daha büyük avları kolayca yutabilir.

Diyet

Kral kobranın diyetinin büyük çoğunluğunu diğer yılanlar oluşturur. Diyet, piton gibi zehirli olmayan yılanları ve kraitler ve Hint kobralarının da dahil olduğu zehirli yılanları kapsar. Yiyeceğin seyrek olduğu zamanlarda kral kobralar, kertenkeleler, kuşlar ve kemirgenler gibi küçük omurgalılarla beslenebilir. Metabolizmalarının yavaşlığından dolayı kral kobralar büyük bir yemekten sonra aylarca avlanmadan yaşayabilir.

Savunma

Eğer bir kral kobra firavunfaresi gibi nörotoksine karşı direnç gösterebilen doğal yırtıcılardan biri ile karşılaşırsa genellikle kaçmayı dener. Eğer işe yaramaz ise kaburgalarını genişletip vücudunun üst kısmını düzleştirerek kendine özgü şeklini alır ve yüksek perdede tıslama sesi çıkarır, bazen ağzı kapalıyken saldırma numarası yapar. Bu gayretler genellikle işe yarar, özellikle kral kobranın diğer avlara oranla çok daha tehlikeli olduğu anlaşıldığında.

Deri değişimi

Bütün yılanlar gibi kral kobraların da derileri değişir. Deri değişimi yetişkinler için yılda altı kere yavrular için de ayda bir kere tekrarlanır. Derinin soyulmaya başlaması için kral kobralar pürüzlü yüzeylerde sürünerek değişim sürecini hızlandırırlar ayrıca eski kaşıntılı derini ayrılabilmesi için bol miktarda su içerler. Deri dökümü yılanın göz çevresini de kapsar bu durumda kral kobralar yaklaşık on gün yarı kör bir halde bulunur. Bu deri dökümüne rağmen yılanın pul sayısı ve onların düzeni bütün yaşam boyunca hep aynı kalır.

Zehir

Kral kobra zehirinin büyük bölümü proteinlerden ve polipeptitlerden oluşur. Zehir hayvanın gözlerinin hemen arkasında bulunan tükürük bezlerinde (diğer zehirli sürüngenlerde de olduğu gibi) oluşturulur. Yılan avını ısırdığında 8-10 mm olan dişleri ile yaradan içeri zehir enjekte eder. Kral kobranın zehiri Hint kobrası gibi bazı diğer zehirli yılanlara göre daha az toksiktir, buna rağmen büyüklüğü sayesinde diğerler yılanların büyük bölümüne oranla daha fazla zehir enjekte edebilir. Bir kral kobranın sebep olduğu ısırık büyük bir asya filini eğer gövdesinden ısırılmış ise üç saat içinde öldürebilir.
Kral kobranın zehiri öncelikli olarak nörotoksiktir, böylelikle kurbanın merkezi sinir sistemine saldırır ve çabucak şiddetli bir acıya, bulanık görüş, vertigo, uyku hali ve felce sebep olur. İlerleyen dakikalarda,kardiyovasküler çöküş meydana gelir ve kurban komaya girer. Sonrasında solunum yetmezliği ile birlikte ölüm meydana gelir. Özellikle kral kobra ısırıklarına müdehale edebilebilmesi için yapılmış iki çeşit panzehirvardır. Bunlardan birini Tayland Kızılhaç'ı bir diğerini Hindistan Merkezi Araştırma Enstitüsü imal eder, ancak her iki panzehir de düşük sayılarda üretildiği için geniş ölçüde yeterli değildir.
Korkunç şöhretlerine ve ölümcül ısırıklarına rağmen kral kobralar çekingen ve kapalı hayvanlardır, insanlarla karşılaşmaktan mümkün olabildiğince kaçınırlar. Bu tür içinde Naja kaouthia, Russell engereği (Daboia russelii), pama (Bungarus fasciatus) gibi kral kobradan çok daha ölümcül ısırıklara sebep olan yılanlar bulunur.
Myanmar'da kral kobralar sıklıkla kadın yılan oynatıcıları tarfından kullanılır. Oynatıcılar genellikle içinde yılan zehrinin de bulunduğu mürekkeple üç piktogramlı dövme yaptırırlar (bu batıl inanca göre dövme oynatıcıyı yılana karşı korur). Gösterinin sonunda oynatıcı yılanı başının üstünden öper.

Üreme

Kral kobra yaklaşık olarak dört yaşına geldiğinde üremeye başlar. Çiftleşme mevsimi Ocak ayıdır. Erkek kral kobralar, birbirleriyle güreşerek dik bir şekilde durmaya çalışırlar. Diğerinin başını yerde tutmayı başaran yılan bu törensel savaşın galibi olur. Bu mücadelenin maksadı çiftleşme ve bölgesel hakların egemenliğine sahip olmaktır. Kral kobralar her yıl çiftleşir. Erkek yılan vücudunu dişinin üzerinde kaydırıp onu cinsel birleşme için ayartır. Dişi yılan spermleri depolayabilir, bu durumda iki üç sene boyunca yeniden çiftleşmesi gerekmez.
Yumurtlamadan önce dişi, dalları, dökülmüş yaprakları ve benzer bitkileri bir araya getirerek yumurtaları için bir yuva inşa eder. Kral kobra bilindiği kadarıyla yuva yapan tek yılandır. Sonuçta yuva basit bir küme veya alt bölümünde dişi ve elli yumurtanın yer aldığı ve üst bölümde yığının yer aldığı ayrıntılı iki sıralı bir yapıdan oluşabilir. Dişi kuluçka dönemi boyunca 60, 80 gün kadar yuva üzerinde kalır, erkek de yavrular ortaya çıkıncaya kadar yuva etrafında kalmaya devam eder. Yeni doğmuş yavrular 45, 50 cm uzunluğundadır ve siyah, beyaz şeritlere sahip olur. Yavruların zehirleri erişkin bir kobranınki kadar güçlüdür



Ateş Böceği

Ateş böceği, ateş böceğigiller (Lampyridae) familyasını oluşturan bahar ve yaz aylarında geceleri uçarken yanıp sönen ışıkları ile tanınan, kınkanatlılar takımından böcek türlerine verilen ad.
Ateşböcekleri genellikle kısa aralıklarla yanıp sönen bir ışık saçar; bu ışığın yanıp sönme ritmi, erkek ile dişinin buluşmasını sağlayan işaret sisteminin bir parçası ve ateşböceklerini öbür ışık saçan böceklerden ayırt eden bir özelliktir. Işık saçmasının hızı, sıklığı ve dişinin erkeğe yanıt vermesinden önce geçen süre özel anlamlar taşır. Bazı uzmanlar bu parıltının ayrıca bir savunma mekanizması olduğunu ve saldırgana ateşböceğinin acımsı tadını anımsattığını öne sürerler. Oysa, bu önleme karşın, bazı kurbağalar o kadar çok ateşböceği yer ki, sonunda kendileri de ışık saçmaya başlar.
Erkekleri kanatlı, dişileri kanatsız olup larvalarına benzerler. Bazı çeşitlerinde erkek, dişi ve larvalar da ışık üretir. Bu özelliklerinden dolayı bazı bölgelerde dişi ve larvalarayıldız kurdu adı verilir. Her türün kendisine has sinyal şifresi vardır. Kuzey Amerika'da bazı çeşitlerin dişileri de kanatlı ve ışık üreticidir. Bütün ateş böceklerinin larva ve erginleri etçil olup, yumuşakça böcek ve böcek larvalarıyla beslenir.
Işık organları karın bölümünün son kısmında bulunur. Saydam bir kütikula tabakası ile örtülüdür. İç kısmı fotojenik hücreler ve otomobil farları gibi ışığı yansıtıcı bir tabakadan müteşekkildir. Işık organında üretilen yağa benzer Lüsiferin maddesi Lüsiferinaz enziminin katalizörlüğünde kademeli olarak oksijenle yakılır. Bu kimyasal olayda ışık meydana gelir. Hava oksijeninin kontrollü tüketimine bağlı olarak ışık zaman zaman yanıp söner. Bu yanıp sönmeler eşlerin birbiriyle haberleşmesini sağlar. Ateş böceğinin ürettiği ışık, yavaş yavaş meydana gelen oksitlenme sonucu kimyasal enerjinin ışığa dönüşmesidir.

Tayland'da geceleri nehir kıyısındaki Ton Lampoo ağaçlarını saran ateş böcekleri bir dakikada 120 defa parıldayıp söndüklerinden ortalık yarım saniye aralıklarla şimşek çakmış gibi aydınlanır ve ardından zifiri karanlığa boğulur. Jamaika'da ateş böcekleri o kadar parlak ve ışıklıdır ki, dallarda toplandıkları zaman beş yüz metre uzaktan ağaçlar alevler içinde yanıyormuş hissini verir.
 








Nehir = Irmak

Nehir ya da ırmak, genellikle denizlere, göllere ya da bir başka büyük akarsuya dökülen, özellikle genişliği ve taşıdığı su miktarı bakımından büyük akarsulara verilen genel isimdir. Kimi durumlarda ise bir başka suya ulaşmadan yer altında kaybolduğu ya da tamamen kuruduğu da görülmektedir. Büyük akarsular nehir ya da ırmak olarak adlandırılırken daha küçükleri ise çay ve dere olarak adlandırılırlar.
Irmak, su döngüsünün önemli bir öğesidir. Irmaklardaki suyun temel kaynağı yağışlardır. Yağmur ya da kar yağışı ile yer yüzüne inen su yüzey akıntıları, yer altı suları biçiminde nehirleri beslerken buzullar gibi doğal kaynakların erimesiyle oluşan suları da bu kaynaklara ekleyebiliriz. Nehirlerin doğduğu yere kaynak, denize döküldüğü yere ağız denir. Büyük ırmaklara katılan görece küçük ırmaklar genellikle kol diye adlandırılır.
Bir çay ile ırmak arasındaki fark açık ve net olarak tanımlanamamıştır. Çay dereden büyük ancak ırmaktan küçük akarsu olarak tanımlansa da bu büyüklük kavramı görecelik göstermektedir. Bu ayrım akarsunun üzerinde yapılan etkinliklere (taşımacılık, suyun iktisadi değeri, çevrelik faktörler) göre belirlenebilir.
Irmaklardaki su kayıpları nehir yatağından veya derindeki akiferden meydana gelen su sısıntıları ve kısmen de buharlaşma neticesinde olur. Irmaklardaki toplam su miktarı dünyadaki toplam su miktarının sadece küçük bir parçasını oluşturmaktadır.
Irmaklar, kaynaklarından başlamak üzere yer çekiminin etkisiyle yokuş aşağı yönde akarak bu akışlarını bir deniz ya da göle ulaşıncaya kadar sürdürürler. Ancak kurakalanlarda nehirlerin sularının tamamını buharlaşma yoluyla kaybettiği durumlarda mevcuttur. Kimi durumlarda ise bir nehrin belli yerde yer altına girerek bazı kayaç türlerinin içinden yer altı suyu oluşturacak biçimde yoluna devam ettiği de olmaktadır. Yine kimi nehirler insan eliyle yaratılmış sanayilik bölgelerde aşırı yoğun olarak kullanılmakta ve bu da nehrin sularının doğal akıntısına devam edemeden tükenmesine neden olabilmektedir. Dünya üzerimndeki suyun %97'si okyanuslarda bulunurken içilebilir su miktarının üçte biri ise kara buzullarında bulunmaktadır, ve geri kalanının neredeyse tamamı yer altı kaynaklarındadır. Göller içilebilir suyun sadece %0,5'lik bir kısmı içerirken nehir kanallarında bulunan suyun oranı ise bunun yarısı olan %0,025'tir ve bu da dünyadaki toplam su rezervinin dört binde birine denk gelmektedir.

Topoğrafyası

Bir nehrin suları genellikle yatak dediğimiz doğal bir kanal içinde akar. Kimi büyük nehirler, özellikle ovalar gibi düz alanlarda akarken belli zamanlarda ya da sürekli olarak nehrin her iki kıyısından taşacak biçimde sel benzeri biçimde de akarlar. Nehrin başladığı yani kaynağının olduğu kısım yukarı nehir olarak adlandırılırken nehrin akış yönü doğrultusu ise aşağı nehir olarak adlandırılır.






Kertenkele

Kertenkele (Lacertilia) alt takımının, özellikle özkertenkelegiller (Lacertidae) familyası türlerinin genel adı.
Kertenkeleler alt takımının; özkertenkelegiller, gekogiller, varangiller, agamagiller, iguanagiller, boncuklu kertenkelegiller, köryılansıgiller gibi familyaları vardır. Kertenkelelerin bugün dünya üzerinde 3000'den fazla türü mevcuttur. Soğuk iklime fazla dayanıklı olmadıklarından genel olarak çöllük bölgelerde ve tropikal kuşakların kurak kısımlarında çok boldur. Yer altında, ağaçlar üzerinde yaşayanları olduğu gibi, havada uçanları, suda yüzenleri, renk değiştirebilenleri de boldur.
Uzunca ve yuvarlakça olan vücutlarının üzerleri pullu veya pürtüklüdür. Çoğunlukla dört ayaklı ve pek azı iki ayaklı veya tamamen ayaksız olurlar. Her ayakta beşer adet parmak ve uçlarında gelişmiş tırnakları bulunur. Karın pulları sırt ve yanlarda olanlardan daha iridir.
Kertenkelelerin büyük çoğunlunda göz kapakları vardır ve çoğunda hareketlidir. Gekogillerde ve Amerika'da yaşayan Xantusiidae familyasının bireylerinin ise göz kapakları, kenarlarından birleşmiş olup, saat camı gibi saydam ve hareketsizdir. Yine Scincidae familyasından Ablepharus cinsi ve Lacertidae familyasından Ophisops cinslerinde gözkapağı birleşmiş olup sabittir. Yer altında yaşayan türlerin haricindekilerin dışkulak delikleri mevcuttur. Bazılarının ağaçlara asılmaya yarayan ince uzun ve kuvvetli kuyrukları vardır.
Kertenkelelerin kuyrukları koptuğu zaman bir ayı geçmeyen bir zaman içinde yeni bir kuyruk meydana gelir. Yalnız bu yeni yetişen eskisi gibi olmayıp pul, renk ve yapı bakımından farklıdır. İlk kuyruktaki gibi omurgalar yoktur. Yeni kuyruğa kıkırdak dokusundan bir yapı destek olur. Bunda pullar gayri muntazam olup derideki desen meydana getiren boyalar da yoktur. Kuyruk kopmadan kırılırsa o yerden yeni bir kuyruk uzar. Böylece çatal kuyruk meydana gelir.
Böcek, akrep, çokbacaklılar ile beslenen kertenkelelerin kasla hareket eden ileriye uzanan dilleri, avları yakalamada en büyük silahlarıdır. Dil üzerindeki yapışkan tükrük, avı yakalayıp bırakmamada yardımcı olur. Çene içerisine oturtulmuş dişleri vardır.
Dişiler, yazın toprağın içine veya bir taşın altında çengel tırnaklı ayaklarıyla açtıkları çukurlara yumurtlar. Kış mevsiminde deliklerinin içinde ilkbahara kadar kış uykusuna yatarlar. Soğukkanlı olduklarından taşlar üzerinde güneşlenmeyi severler. Yakınlarından geçen böceklere saldırarak beslenirler. Renkleri yaşadıkları ortamlara uyduğundan kolay fark edilmeyip, yırtıcı kuş ve yılanlardan kolayca kurtulurlar. Tehlike anında kuyruklarının son kısmını kopararak hızla bir yarığın içine dalıp gözden kaybolurlar. Böcek ve kurtlarla geçindiklerinden insanlar için faydalı sayılırlar.
Amerika'da yaşayan kuyrukları küt Helodermatidae familyasının iki türü mevcuttur. Derileri boncuk biçimli yuvarlak pullarla kaplı olduğundan boncuklu kertenkele olarak da bilinirler. Uzunlukları bir metreyi bulur ve her iki tür de zehirlidir. Ancak zehir iletim mekanizmaları fazla gelilmemiş olduğundan insanlar için fazlaca tehlike oluşturmazlar.

Sınıflandırma

Familya: Lacertidae
  • Alt familya: Gallotiinae
    • Cins Gallotia
    • Cins Psammodromus
  • Alt familya: Lacertinae
    • Cins Acanthodactylus
    • Cins Adolfus
    • Cins Algyroides
    • Cins Australolacerta
    • Cins Darevskia
    • Cins Eremias
    • Cins Gastropholis
    • Cins Holaspis
    • Cins Heliobolus
    • Cins Ichnotropis
    • Cins Lacerta
    • Cins Latastia
    • Cins Meroles
    • Cins Mesalina
    • Cins Nucras
    • Cins Ophisops
    • Cins Pedioplanis
    • Cins Philochortus
    • Cins Podarcis
    • Cins Poromera
    • Cins Pseuderemias
    • Cins Takydromus
    • Cins Timon
    • Cins Tropidosaura

29 Kasım 2014 Cumartesi

Timsah

Timsahlar (Latince: Crocodilia), sıcak bölgelerde bataklıklar ve su kenarlarında yaşayan vücudu kemiksi pullarla örtülü sürüngenleri içeren bir takım. Bu takımınfamilyaları Alligatoridae (Aligatorgiller), Crocodylidae (Timsahgiller) ve Gavialidae (Gavyaller)'dir.
Crocodilia takımı, Kretase döneminin sonlarında, yaklaşık 84 milyon yıl önce ortaya çıkmış iri sürüngenlerdir. Kuşların yaşayan en yakın akrabalarıdır. Kuşlar ve timsahlar,Archosauria grubunun yaşayan son üyeleridir. Crocodilia takımı, 220 milyon yıl önce Trias Döneminde ortaya çıkmış olan ve Mezozoik dönemde çok çeşitli şekillere ayrılan Crurotarsi grubunun üyelerindendir.

Kökenbilim

Timsah sözcüğü köken olarak Arapça bir sözcüktür. Peçenekler, Kumanlar, Kıpçaklar, Basmıllar, Oğuzlar, Karluklar,Türgeşler, Hazarlar, Göktürkler, Uygurlar, Tuna Bulgarları, Kimekler timsaha Alavan demişlerdir. Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072 – 1074 yılları arasında yazılan Türkçe – Arapça sözlük olan Divânu Lügati't-Türk'te timsahın Türkçe karşılığı Alavan olarak geçer.

Fizyoloji ve biyoloji

Timsah, sıcak bölgelerdeki akarsularda yaşayan, Timsahgiller takımından iri yapılı, kalın ve kabuksu derili sürüngentürlerinin genel adıdır. Uzaktan bakıldığında kertenkeleye benzerler. Vücutlarının üzeri, sert kemiksi plakalarla örtülüdür. Ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak bulunur. Parmak araları tamamen veya kısmen perdelidir. Uzun, yandan basık kuyrukları suda kürek vazifesi görür. Güçlü dişlerle bezenmiş, çok kuvvetli çeneleri vardır. Yalnız üst çene açılır. Etli dil, alt damağa yapışıktır. Gözleri, burunları ve kulakları başlarının üst kısmında bulunur. Suda yüzerken rahatça etraflarını görür, işitir ve solunum yaparlar. Karada vücutlarını zor taşımalarına rağmen, suda çok iyi yüzerler. Gündüzleri dinlenir, çoğunlukla gece avlanırlar. Gözbebekleri dikey olduğundan gece de iyi görürler. Timsahlar renk körüdür ve dillerini dışarı çıkaramazlar.

Avlanma ve beslenme

Balık, kuş ve suya gelen memelilerle beslenirler. İnsanlara da saldıranları vardır. Timsahlar avına saldırmadan önce yaklaşık 2 metrelik bir alana girmesini beklerler. Avı saldırabileceği kadar yakına gelen timsah, yaklaşık 12 m/s bir hız ile avını yakalar. Bu hıza; vücutlarının yapısı, arka bacakları ve de en önemlisi kaslı kuyrukları sayesinde ulaşırlar. Avlarını güçlü çeneleri arasına sıkıştırıp suya çekerek boğarlar. Kendilerinden büyük olan avlarını 200 kg bir kuvvet uygulayabildikleri ve avını ağzı ile kavrayıp kendi etrafında birkaç kez dönerek gerçekleştirdikleri ölüm dönüşü adı verilen yöntemle daha küçük parçalara ayırırlar. Çeneleri sağa sola hareket etmediği için besinleri çiğneyemeden büyük parçalar halinde yutarlar. Sindirim için çakıl ve taş da yutarlar. Sonra dişlerinin arasındaki artıkları dışarı çıkarırlar. Taze etin sindirimi zor olduğu için bazı türler avlarını gömerek çürümelerini bekler.
Gözleri üç perdelidir. Suya daldıkları zaman burun ve kulak delikleri birer kapakla örtülür. Ağız gerisinde bulunan bir kıvrımı damaklarına yapıştırarak soluk ve yemek borularını birbirinden ayırabildiklerinden su altında bile ısırıp yiyebilirler. Konik yapılı dişler aşındıkça yenileri sürer. Derilerinden bavul, çanta iskarpin yapılır. Bu bakımdan bol miktarda avlanırlar.
Yürekleri dört gözlüdür. Aort kökleri Panizza kanalı vasıtasıyla birleştiklerinden vücutlarında kirli kan dolaşır. Diğer sürüngenler gibi soğukkanlı hayvanlardır. Vücut ısıları çevre ısısına göre değişir.

Üreme

Yumurtayla çoğalırlar. Çiftleşmeden sonra dişi, kıyıdaki bir kumlukta açtığı çukur içine kaz yumurtası iriliğinde 50 kadar yumurta yumurtlar. Yumurtaların üzerini kumla örterek yakınlarında nöbet bekler. Bazen bu süre üç ayı bulur. Dişi bu sürede hiçbir şey yemediğinden kilo kaybeder. Zaman zaman erkek de dişinin yakınına gelir. Ama dişisini beslemeyi akıl edemez. Yavrular, yumurta kabuğunu kırmaya hazır olunca 20 metre kadar uzaklıktan duyulan sesler çıkararak annelerini yardıma çağırırlar. Dişi, kumları açarak yumurtalardan yavruların çıkmasına yardım eder. İnce derili yavrular büyük bir titizlikle tek tek annenin ağzında su kıyısına taşınır. Bakıma muhtaç yavrular altı ile sekiz haftalık bir süre içinde anne ve baba tarafından dış tehlikelerden büyük bir dikkatle korunur. Yırtıcı kuşlar ve vahşi memeliler timsah yavrularına düşkündür.
Yavrular kendilerine bakacak duruma gelince anne ve babalarından uzaklaşarak kendilerine av sahaları ararlar. Büyük timsahlardan uzak olmak zorundadırlar. Hatta bazan sonraki karşılaşmalarda anne ve babalar yavrularını tanıyamamakta, onlara av gözüyle bakmaktadır. Yavrular, balık yumurtaları, salyangoz ve su böcekleriyle beslenirler.

Coğrafi dağılım

Timsahlara çoğunlukla Amerika, Afrika, Madagaskar, Güney ve Doğu Asya ile Orta Avustralya'da rastlanmaktadır. Tuzlu sularda yaşayanları da vardır. Nil timsahının anayurdu Nil Nehri olduğundan bu adla anılır.Eski Mısırlılar bunlardan korkar ve mukaddes sayarlardı. Bugün Nil kıyılarında bu timsahlar kalmamıştır. Madagaskar'da mevcuttur. Uzunluğu 7 metreye ulaşabilir. Bu timsahlar 1500 kg ye kadar ulaşabilirler. Bunların eskiden yaşamış onlarından bir tanesinin fosilinin boyu 15 metre civarında tahminen de 4000 kg kadardı.

Yaşam

Timsahlar insanlara da saldırabilir. Amerikan timsahının (Crocodylus acutus) boyu 50 cm - 3.8 m arasında değişir. 4 metre olanları da vurulmuştur. Ağırlık olarak da 2000 kg a kadar ulaşabilirler. Denizde de yaşayabilir ve insan için tehlikelidir. Hindistan ve Sri Lanka'da yaygın olan Hint timsahı tatlı suda yaşar. Uzunluğu 5 metre kadar olabilir. Çoğunlukla balıkla beslenir. İnsana nadir saldırır. ABD'nin güneydoğusundaki bataklık, göl ve ırmaklarda yaşayan Amerika aligatorunun (Alligator misisipiensis) derileri ayakkabı ve valiz yapımında değerli sayılır. En çok Florida bataklıklarında yaşar. Üreme dönemlerinde avlanmaları yasaklanmıştır. Boyları 3-4 metreye ulaşabilir. Timsahlar yok edilmediği takdirde uzun süre yaşayabilmektedir. Hayvanat bahçelerinde 80 yaşını aşanlar vardır. Bazı kuşlar timsahların açık ağızlarının arasına çekinmeden girerek artık etleri ve damağa yapışmış sülükleri yerler. Timsahlarla bu kuşlar arasında adeta ortak bir yaşam göze çarpar. Tehlike anında timsahları çığlıklarıyla uyarırlar.